30 Aralık 2007 Pazar

ORTABURUN

Doğanyurt'tan, eşyalarımı katırlara yükleyerek Ortaburun köyünün yolunu tuttuk. Köye taşıt yok. Orman Şefliğinin bir jeepi var o kadar. Yol, yaya olarak dört saat sürüyormuş. Yol, Orman Müdürlüğü tarafından açılmış. Orman ürünlerini Doğanyurt'a taşımak için. O yoldan hep yukarıya doğru yürümeye başladık. İlk saatlerde yürümek rahat oluyor da biraz zaman geçince bacaklar yavaşlamaya, ayaklar ağrımaya başlıyor. Giderken yükte bulunan iki adet somyanın demirleri urganları kesiyor. Onların yeniden bağlanması zamanın uzamasını sağlıyor. Köye az zaman kala yokuş bitti.Biraz düzlük, sonra aşağıya doğru yol almaya başladık.

Yolda yürürken köylülerle konuşuyoruz. Onlardan köy hakkında bilgi ediniyoruz. Anlatılanları gözümüzde canlandırmaya çalışıyoruz. Sonunda Ortaburun köyü'nün Köyyeri mahallesine geldik. Bizim okulun bulunduğu yer Sık adındaki mahalle. Patika yollardan mahalleye indik. Hava iyice kararmıştı.

Lojman olarak köylü bir vatandaşın tek odalı bir evini hazırlamışlar. O gün sıva ve badana işi bitmiş. Temizlenmiş oda. Eşyaları hayvanlardan indirdik. Eve aldık. Soba kuruldu, ateşi yakıldı. Eşyalarımızı rastgele yerleştirdik. Annemle başbaşa kaldık.

Ertesi günü okula gideceğim. Benden önce bir vekil öğrtmen görevli imiş. Anahtarı istedim. Kendisi gelmedi, bir vatandaştan göndermiş. Okula gittim. Köylü, bir cami yapmış kendi olanakları ile. Caminin altını da okul olarak ayarlamış. Bahçesi yok. Bayrak direği yok. Öğrenci sıralarını vatandaş yapmış. Dört metre boyundakai tahtaları hiç kesmeden uzunca sıra şekline sokmuş. Oturaklar da aynı boyda. Yazı tahtası ve öğretmen masası da köylünün emeği ile oluşmuş.

Öğrenciler daha önce komşu köylere gidiyorlarmış. Okul açılınca yeni okula geldiler. Fakir yöre çocuğu oldukları hemen göze batıyordu. Giyimleri çok zayıftı. Ayakkabılarının çoğu yırtıktı. Bazılarının, okul önlüğünün içinde giysileri yoktu. Beş mahalleden oluşan köyde mahalleler arası epey uzaktı. Tahminen 3-4 km. arası değişiyordu. Kış günlerinde yırtık ayakkabı ile gelen çok çocuk vardı. Yağmurdan, kardan tamamen ıslanırlardı. Kalın giysi hiçbirinde yoktu.

Ortaburun köyü beş mahalleden oluşmuş. Merkezde Sık mahallesi, etrafında Köy yeri, Yanıkdağ, Yukarı ve Aşağı ortaburun'dan oluşuyordu. Mahalleler genellikle yamaç üzerine kurulmuşlar. Evleri bir yada iki göz odadan oluşuyor. Salon yok. Bunun yanında salona benzeyen yerlerinin etrafları tahta darabalarla kapatılmış ama araları aralıklı. Oturduğun odadan çıktığında soğukla karşı karşıyasın.

Köy halkı fakir. Geçimini sözde çiftçilik yaparak sağlıyorlar. Bir tarladan elde ettiği ekinlerini iki hayvana yükleyip harmana getiriyorlar. Düşünün işte çiftçiliklerini. Patates, domates, fasulye gibi sebzeler ekiyorlar. Karalahanadan yemekler yapıyorlar. Kestane ağaçları var. Onları satıyorlar. Elma satıyorlar.

Burada anlatmadan geçemeyeceğim bir durum var. Elma ve kestaneler ya köydeki ağaya ya da Doğanyurt'taki tüccarlara daha dalında iken satılmış oluyor. Elmalar toplanmaya başlandı. Büyük sepetler dplduruldu. Benim lojman olarak kullandığım binanın avlusuna koymaya başladılar. Son olarak iki kişi yine elma getirdiler hayvanları ile. Biraz sonra ben yanlarına girdim. İleri gelenlerden birileri elmaları ceplerine, koyunlarına dolduruyorlarmış. Beni görünce o kadar kötü oldular ki. Durumdan ben bile utandım. Adamlar bir şey diyemediler. Kıpkırmızı oldular. Kendi meyvelerini gizlice almış oldular.

Misafir geldiğinde, elinde çay bardağı ile kapı kapı dolaşıp yağ istediklerine şahit oldum. Yalınayak kar üstünde çeşmeden su taşıyan kadınları gördüm. Giysilerinin yazlığı kışlığı yok. Hep aynıyı giyiyorlar. Bu benim anlatılarım 1970/1971 yıllarını kapsıyor. Devamını ileriki yazımda anlatacağım.

Hiç yorum yok: