6 Ocak 2008 Pazar

ÖLÜM KORKUSU

Siz hiç ölüm korkusu yaşadınızmı bilmem ama ben yaşadım. Şimdi onu anlatacağım.

Yine Ortaburun köyünde öğretmenim. Bir sabah traş oldum, okula gideceğim. Aynanın karşısındayım. Dişlerime bakarken ağzımı açtım, dilimi kontrol ediyorum. Birde ne göreyim!.dilimin arka sol üst tarafında mercimek büyüklüğünde bir şişlik. Elimle baktım, bir acı yok. "Her halde ısırmışımdır yada yediğim acı böyle yapmıştır" diye düşündüm. Artık aklım hep orada idi. Bu şişlik bir hafta sonra nohut kadar oldu. Kafayı taktım bu duruma. İnebolu, köye çok uzakta. Aybaşını beklemeye başladım doktora gitmek için. İkinci hafta fındık kadar büyüdü. Son hafta ceviz kadar oldu. Aybaşında tam oniki saat yürüyerek ilçeye gittim.Yarı yol olan Hızaryanı'nda araba bazen bulunurdu ama geç kaldığım için arabalar gitmişti. Oniki saat yürümenin ne olduğunu yürüyen bilir.

Sabah Op.Dr. Erdoğan Alpay'ın muayenehanesine gittim. Kendisi ile sık sık görüşürdüm. Dr., eli ile bir kontrol etti. Bana "Hocam hastaneye git, enjektör ile bir kontrol edelim" dedi. Ben oradan ayrılarak hastaneye gittim. Giderken de kendi kendime " Herhalde içinde iltihap var, onu çekecek " diye düşünüyordum. Sonunda Erdoğan Bey geldi. Muayene odasına beni aldı. Hemşirelerden enjektör istedi. Dilimin şiş olan yerine iğneyi soktu, çekmeye başladı. Çıkarıp tekrar tekrar çekmeye çalıştı. Sonuç nafile. Hiçbir iltihap yok. Bana ; "Hocam, seni Ankara yada İstanbul'a göndermem lazım. Hangisini istersin" dedi. Ben de Ankara'da daha çok tanıdığım olduğu için " Ankara " dedim. Benim sevk kağıdıma yazdığı hastanenin adını okuduğum zaman dünyam yıkıldı. Hastanenin adı Ahmet Andiçen Kanser Hastanesi idi. O mübarek sözcük beni o kadar kötü etti ki anlatamam. Dr., "Hastanede konulan teşhisi kendisine tel ile bildirmesini rica etti . Ben de kabul ettim.

İşlemlerin tamamlanmasından sonra bilet alarak akşam yolculuğa başladım Ankara'ya. Otobüse bindikten sonra kendim, kendimle başbaşa kaldım. Başladım konuşmaya.. Yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Ne çabuk geçmişti günler. Bu hastalık niçin beni bulmuştu bu genç yaşta. Hanımım ile nişanlıyım. O yaz düğünümüz olacaktı. Nişanlım bu durumu duyarsa ne tepki verir di. Acaba yaza kadar yaşayabilir miydim. Bu arada otobüs Gerede'ye varmadan sanırım adı Uzungöl denilen yerde yemek molası verdi. Aşağıya indiğimizde birde ne göreyim! Taksi üzerinde bir tabut. Ölüyü memleketine götürüyorlar. Orada bir daha yıkıldım. Kendimin de o şekilde gideceğimi hayal ettim. Yalnız şunu söyleyeyim: hiçbir ağrı, sızı yok.

Akşam otelde kaldım. Işıkları söndürmeden yatmaya çalıştım. Sabah hastanenin yolunu tuttum. Cumartesi, pazar tatil olduğu için "pazartesi" gelmem söylendi. Belediye hastanesinde bir akrabam vardı Ahmet abi. Oraya gittim. Kendisi orada imiş. Durumu anlattım. Beni nöbetçi Dr.'a götürdü. Dr. kontrol etti. " Ameliyat olman lazım" dedi. Ben daha kötü oldum. Gidici olduğumu tam olarak anladım.

Pazartesi hastanede muayene oldum. Kan tahlilleri, parça etler alındı. Teşhis FİBROM idi. Ancak yarın Üniversite Konseyi toplantısına girmem gerekiyormuş. Başladım yarını beklemeye. Teşhisin ne anlama geldiğini merak ediyorum. Bu arada fibrom u Erdoğan Bey'e tel ile yolladım.

Ertesi gün konsey toplandı. Sıra bana geldi. Beni muayene edn Dr. Eser Bey, tuttuğu notları yetkililer anlatıyor. Onlar da dinliyor. Sonunda Baş hoca geldi, eli ile kontrol etti. "Fbrom" dedi. Diğerleri de sıra ile kontrol etti. Hastaneye yatmam kararlaştırıldı. Yatmaya giderken, bizi götüren hastabakıcı bana " Hocam, sen hiç korkma. Seninki kanser değil ama şu kadının ki kanser" dedi. İlk defa bende bir rahatlama oldu. Sanki o hizmetli bana yaşamımı geri vermişti. Hastanede yatarken fbrom'un (iyi huylu ur ) olduğunu öğrendim.

Ameliyattan sonra bana üç ay rapor yazacaktı dr. Kabul etmedim. 20 güne razı oldum.

Köye varır varmaz derslere başladım. O sıra Kanser Haftası başladı. Başladı sıralamaya hastalığın özelliklerini. Bende bir kuşku, korku! Ne söylense bende var. Doğru ilçeye. Oradan Kastamonu'ya kontrol sonucu " Bir şeyin yok " diyerek sinir hapı verip yolladılar. Köye gel. Yine radyodan aynı uyarı. Yine hastane, yine serepax. Sonunda Tekrar Ankara'ya havale ettirdim kendimi. Hastane taşınmış sanırım Etimesgut'a. Numune Hastanesinde Şimdi rahmetli oldu bir köylüm vardı hizmetli İsmail ağabey. Ona gittim. Durumu anlattım. O da dr.a gidip konuştu. Dr. beni muayene etti. Bana "Hocam, senin hiçbir şeyin yok. Biz bir adamın yüzünü ameliyat ediyoruz. Orasının iyileşmesi iki, üç yıl alıyor. Kaldıki senin dil, en oynak organ. Devamlı hareket ediyor. Tabii biraz acıyacak. Kafanı takma. İlaç da kullanma " dedi. O anda benim tüm ağrılarım dindi.

Son olarak şunu söylemek istiyorum : Vatandaşı basın, yayın yolu ile uyarmak iyi bir şey. Bu arada o hastalığı yaşayanın durumunu, moralini mutlaka düşünelim. Kendimin hiç bir şeyi kalmamışken çektiğim sıkıntı beni epey üzdü.

Yaşamak güzel şeymiş meğer..

Hiç yorum yok: